Diziİnceleme

İlk 3 Bölümüyle Doctor Who 11. Sezonu Nasıl Bulduk?

Doctor Who 11. sezonuyla geri döndü. Yeni sezonun ilk 3 bölümünü ardımızda bıraktık bile. Peki, şu ana kadar sezon nasıl gidiyor? Yeni Doktor’a alışabildik mi? Tardis ekibi fazla mı kalabalıklaştı? Dizinin yenilenen ekibi bu işin altından kalkabiliyor mu? Yani kısacası Doctor Who’nun 11.sezonu şu ana kadar nasıl ilerledi ve nasıl bir yol izleyecek gibi duruyor bu yazıda bunlara değineceğiz.

Doctor Who izlediğimiz diğer dizilerden farklı olarak ne kadar uzun sürerse sürsün bir noktada bizleri esas karakterimize, Doktorumuza veda edip yeni bir Doktor ile devam etmeye mecbur bırakıyor. Dizi zaten 54 yıllık geçmişini ve modern dönemde bile 11.sezona gelmiş oluşunu biraz bu yeniden doğabilme yeteneğine borçlu. Bazı sezonlarda sadece Doktor değil, tüm dizi ekibi adeta rejenerasyona uğruyor. İşte dizinin şu an yayınlanan 11.sezonu da tam da böyle sezonlardan.

Bu değişimin akla getirdiği en önemli soru tabii ki yeni Doktor ve başyazarın kim olacağıydı. 10.sezon devam ederken yeni sezonda dizinin 54 yıllık tarihinde ilk kez Doktor’ un bir kadın tarafından canlandırılacağı açıklanmış ve buna tepki gösteren bir kitle ortaya çıkmıştı. Hal böyle olunca dizinin çok fazla izleyici kaybedebileceği konuşuluyordu. Peter Capaldi’nin Doktor’u canlandırdığı son sezonun reytinglerinin de düşük olması, dizinin 11. sezonun sonunda reytinglere bağlı olarak iptal edilebileceği iddialarına yol açmıştı.20181028_215043.png

Pek de beklenildiği gibi olmadı. Jodie Whittaker’ın 13.Doktor olarak boy gösterdiği 11.sezon 1.bölümü 8.2 milyon izleyiciyle 2005 yılında 9.Doktor’un ilk kez tanıtıldığı, aynı zamanda da yeni dönemin ilk bölümü olan Rose’dan sonra yeni bir doktorun boy gösterdiği en çok izlenilen 2. Doctor Who bölümü olarak David Tennant, Matt Smith ve Peter Capaldi’nin izlenme oranlarını geride bıraktı.

İlk bölüm eski sezon sezonlara benzer olarak Doktor’ un bir şekilde kendini Dünya’da ortaya çıkan bir anormalliğin içinde bulması ve bunu düzeltmeye çalışırken tanıştığı insanlarla arasında bir ilişki kurmasıyla ilerlese de aslında her zamanki gibi tanıdık da hissettirmiyordu. Bölümdeki kamera, ışık, müzik kullanımı gibi detaylar oyuncuların haricinde de dizinin bir değişime uğradığını açıkça belli ediyordu. En son bu kadar büyük bir değişimi dizinin 5.sezonunda yaşamış, o dönemde Russel T. Davies başyazarlık koltuğunu Steven Moffat’a devrederken David Tennant Doctor adını Matt Smith’e teslim etmiş, ekibin kalanı da Moffat’ın yönetimiyle değişmiş bu da sezonun ilk bölümünde önceki 4 sezonda alıştığımızdan farklı bir dizi izliyormuşuz hissi yaratmıştı. 11.sezonun ilk bölümünde de ortaya çıkan benzer yabancılık hissinin dizinin yeni başyazarı olan Chris Chibnall’ın dokunuşlarından kaynaklandığı belli oluyordu.

Chibnall’ın yaratmayı hedeflediği Doctor Who evreninin; Moffat’ın yarattığı masalsılıktan uzak, biraz daha Russel T. Davies dönemine benzetebileceğimiz ama aslında temelde ondan da ayrışan, daha çok yine kendisinin yazarlığını yaptığı Broadchurch adlı dizisinde yarattığı sakin, sürükleyici ve gerçekçi dünyasına benzer bir evren olduğunu düşünüyorum. Çekimlerin biraz daha karanlık olmasının yanı sıra, karakterlerin daha çok günlük hayata karşılaşabileceğimiz, sıradan dertleri olan insanlar olarak oluşturulmuş olması da bu düşüncemi destekler nitelikte.

İlk bölümde intro kullanmamış olmaları da hissettiğimiz yabancılığı arttıran etkenlerden biriyken, Murray Gold’un dizinin besteciliğini bırakmış olması aslında sezonda eksikliği hissedilen en büyük detay.

Özellikle Rosa bölümünün başlangıç ve bitişindeki şarkı seçimleri her ne kadar çok başarılı olsa da dizi için bestelenen eserler maalesef Murray Gold’un 10 yıl boyunca bizi alıştırdığı seviyeye ulaşamıyor.

20181028 215023 İlk 3 Bölümüyle Doctor Who 11. Sezonu Nasıl Bulduk?

Bunların haricinde Doktor’ un kıyafet seçimi, yeni sonik tornavida ve Tardis’in iç dekorasyonu gibi detayları beğenmek ya da beğenmemek tamamen kişisel zevklerle alakalı olsa da ben Doktor’ un kıyafetlerinin eski rejenerasyonlarından parçalar taşıdığını ve onu yansıttığını düşünüyorum.19-dr-who-1103.w330.h412

Doktor’un bu sefer Tardis ekibi diye nitelendirebileceğimiz kadar kalabalık olan arkadaş grubuna gelirsek, 3+1 şeklinde dolaşacak olmaları teoride bana da ilk gördüğümde “Sanki fazla kalabalık bütün bir sezon için.” dedirtmiş olsa da şu ana kadar iyi idare edilebilmiş detaylardan. Graham ve Ryan’ın hikayesini ilk üç bölümde Yaz’a göre daha ön planda görmemize rağmen ilerleyen bölümlerde bu farkın grup arasında yapılan değişik kombinasyonlarla kapatılacağını düşünüyorum.
İkinci bölüm, ilk ve üçüncü bölüme göre zayıf kalsa da Tardis-Doktor buluşması bana bölümün günahlarını affettirmeyi başardı. Bunun yanında bölümde, ilk bölümde de gördüğümüz Tzim-Sha ya da Doktor’un deyimiyle Tim Shaw’ın ırkı olan Stenza ırkından bahsedilmesi ve “Timeless Child” sözünün kullanılmasıyla her ne kadar Chibnall sezonun tek bölümlük hikayelerden oluşacağını ve bir sezon arkının olmayacağını söylemiş olsa da aslında bir sezon arkının bulunduğuna işaret eder gibiydi. Bu nedenle tek başına çok iyi bir bölüm olmasa dahi sezonun bütününe hizmet ediyor olabilir gibi.

IMG_20181022_005759.jpg

Üçüncü bölümse Doctor Who’nun her sezon bir kez yapmaktan hoşlandığı, bazı insanların pek sevmediği ama benim senaryosu çok zayıf olan bölümlerde bile izlemekten zevk aldığım, geçmişe dönüp tarihte yer etmiş birileriyle tanışılan bölümlerdendi. Fakat bu kez Madame de Pompadour ile Doktor, Shakespeare ile Martha ya da Vincent Van Gogh ile Amy’nin yaşadığı tarzda romantik bir macerayı değil de Rosa Parks ile bir devrim başlangıcını izledik.

Tercih edilen kişi ve dönem, Ryan’ın siyahi oluşu, Yaz’ın ise Pakistanlı olmasıyla birleşince izlemesi rahatsız edici derecede ırkçı anların oluşturulmasına neden olmuş ki aslında bu bizim Doctor Who’da maruz kalmaya alışık olduğumuz bir şey değil. Doktor’un daha önce de siyahi ve kadın yol arkadaşları olmasına rağmen bu konuya bu kadar sert ve derin şekilde parmak basılmamıştı. Üçüncü sezonda Martha’nın Doktor insan halinde saklanırken hizmetçi olarak çalışıp ona göz kulak olduğu bölümde uğradığı ırkçılık bu bölüme kadar olan en ağır dozdu. DW-11.3.0

Oysa bu bölüm temelde de spesifik olarak siyahi ırkçılığını konu edinip bunu işlediği için bölüm boyunca özellikle Ryan’a yapılmayan şey kalmadı, bunun 50 yıl öncesinin gerçeği olduğunu bilmek ve hissetmek de bölümün vurucu yanlarındandı. Yaz ve Ryan arasında geçen konuşma ise bugün de ırkçılığın olduğunu ama yarının daha iyi olması için hala umut olduğunu hissettiren çok naif bir konuşmaydı.
Rosa Parks’ın tutuklandığı sahnenin ise Van Gogh’un müzede kendi eserlerini gördüğü sahne gibi klasikleşmeye aday olduğu görüşündeyim.

İlk üç bölümün bende yarattığı izlenim şu an için böyle. Sezon ilerledikçe bölüm bölüm daha detaylı şekilde dizi hakkında konuşmaya devam edeceğim. Umarım takip edersiniz. Peki siz Doctor Who’nun 11. sezonu hakkında neler düşünüyorsunuz? Aşağıdaki yorumlar kısmından görüşlerinizi benimle paylaşabilirsiniz.

Ha bir de;

“It’s bigger on the inside.”

Düşüncelerini bizimle paylaş! ✍️

Başa dön tuşu