Sweet Tooth, her geçen gün artan çizgi roman uyarlaması dizilerin en yeni üyesi. Jeff Lemire’in aynı isimli çizgi romanından uyarlanan dizi Netflix‘te yayında. Çizgi romanı diziye uyarlayan Jim Mickle, 8 bölümden oluşan sezonda yapımcılık, yazarlık rollerini ve ilk izlenimlerimizi aktaracağımız ilk bölüm dahil birkaç bölümün de yönetmenliğini üstleniyor.
Dizinin fragmanını izlemek için buraya, dizinin kendisini izlemek için ise buraya tıklayabilirsiniz.
Dizinin Konusu
Sweet Tooth, “The Great Crumble” olarak adlandırılan bir dönemde, ölümcül bir virüsün yayılmasıyla birlikte ortaya çıkan melez-bebeklerden, yani yarı insan yarı hayvan canlılardan olan Gus’ın (Christian Convery) hayatını konu alıyor. Dizinin ilk bölümü anlatı olarak iki kola ayrılıyor: virüsün yayıldığı dönemde ön saflardaki bir sağlık çalışanı olan Doktor Adiyata Singh’ın (Adeel Akhtar) yaşadıklarını ve Gus’ın babası Richard’ın (Will Forte) oğlunu yetiştirişini anlatıyor. Bölümün büyük bir çoğunluğunu ikinci kısma odaklansa da Doktor Singh ve virüsün başlangıcındaki dünyaya geri döneceğimizi hissediyoruz.
Genel Bölüm Yorumu
İlk bölüm Gus ve babasının ilişkisini anlatarak Gus’ın dış dünyaya olan bakış açısının nasıl şekillendiğini anlamamıza yardımcı oluyor. Yer yer Hanna ve The Road’u anımsatsa da dizi çabuk bir şekilde kendi sesini bulmayı başarıyor. Dizi, büyürken izlediğimiz Gus’ı sevdirmek konusunda elinden geleni yapıyorken, 9 yaşındaki halini canlandıran Convery’nin de son zamanlarda izlediğim en başarılı çocuk oyunculardan biri olduğunu söyleyebilirim.
Kaynak Materyal İle Karşılaştırma
Dizinin çizgi romana göre daha aydınlık bir tonda gittiği aşikar, hatta dizinin tanıtım videolarında dizinin yapımcıları arasında yer alan Robert Downey Jr. ve Susan Downey de çizgi romanları alıp daha aile dostu bir dizi yapmayı hedeflediklerini belirtiyorlar. Çizgi romanın tüyler ürperten havasının yerine modern bir peri masalını izliyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz ancak duygusal olarak hala güçlü bir işle karşı karşıyayız.
Çizgi romandan farklı olan havasının dışında konu olarak da kaynak materyalden ilk bölüm ile dahi sıyrılmaya başlıyor Sweet Tooth. Syfy sitesinde konuşan Jeff Lemire uyarlama konusunda “Başka birinin gelip yazdığın şeyin hangi noktalarının kendilerine hitap ettiğini görüp, yeni neler eklediğini görmek epey hoş bir şey.” diyor. Mickle, Gus’ın macerasının başlangıcı için farklı bir motivasyon eklemeye çalışıyor ancak bu da bizi ilk bölümün en zayıf bulduğum noktalarına getiriyor.
Oyunculuklar
İlk bölümün sonlarında Gus’ı yanına alacak ve maceralarını izleyeceğimiz Jepperd (Nanso Anozie) ile tanışıyoruz. Gus’ı oynayan Convery’yi ne kadar beğendiysem de Anozie’nin oyunculuğu ve Jepperd’a karşı olan ilk izlenimlerim bir o kadar da pozitif değil. Gus ve Jepperd ikilisinin arasındaki bağın sezon boyunca büyüyeceğine emin olsam da aralarındaki kimya sizi dizinin dünyasına ve ikilinin yaşayacakları maceraya kitleyecek kadar ilgi çekici durmuyor.
Dizinin çekildiği Yeni Zelanda, dizi için fazlasıyla güzel bir arka plan oluşturuyor. Jeff Grace’in başarılı müzikleri ve nefesinizi kesecek bir görsellikle birleşince Sweet Tooth, doğadan güçlü bir mekan duygusu oluşturmayı başarıyor. Dizinin tonu için aldığı değişikliğin çok büyük bir sorun olduğunu düşünmüyorum hatta tehlikeli bir virüsün yayıldığı bir evrende geçen fakat iyimser bir noktadan yaklaşmaya çalışan bir dizi fikri şu anda her zamankinden ilginç duruyor. Ancak Gus için yaratmaya çalıştıkları umut dolu karakter portresi ilk bölümün sonundan itibaren maceraya girme çabasından biraz zarar görüyor. İlk bölümde yaşanan dramatik ve hatta travmatik olaylar Gus’ı etkiliyor elbette fakat buna rağmen yeni tanıştığı biriyle maceraya atılma isteği ister istemez biraz tuhaf kaçıyor.
Sweet Tooth, ilk bölümünün artısıyla eksisiyle hikayenin devamının nasıl olacağı konusunda merak uyandırıyor. İlk bölümden endişeler uyandırdığı noktaların ilerleyen bölümlerde de süregelmesi olası ancak dizinin ilginç bir dünya ve sevimli bir ana karakter ile keyifli bir macera sunacağının sinyallerini de veriyor.
