SEGA
Japon oyun yapımcısı SEGA daha çok arcade oyun salonları için yaptığı cihazlarla biliniyordu fakat Nintendo’nun ev konsolu pazarında yarattığı ilgiyi de kaçırmak istemiyorlar. 8-bitlik teknolojili NESlerin yüzüne bakılmamamasını sağlamaya çalışan SEGA 1988’de yeni konsollarını duyurdu. 16-bitlik bir teknolojiye sahip Genesis konsolları dönem için çığır açacak bir şeydi.
Amerikaya açılmayı planlayan firma daha güçlü donanıma sahip olmasına rağmen Mario gibi ilgi odağı olan bir oyun maskotuna sahip değildi. Bu yüzden Barbie ve Masters of Universe gibi oyuncak markalarının ismi Mattel’den ayrılan Tom Kalinske’yi aralarına kattılar. 16-bitlik Genesis’i deneyimleyen Tom, Sega Amerika’nın başına geçti ve Nintendoyu vericek 5 basamaklı planını sundu. Daha ucuz olacak, Mario’u yenecek bir maskot tasarlayacak, daha çok spor oyununa ev sahipliği edecek, gençlere hitap edecek ve Nintendo ile dalga geçecekti.
Electronic Arts
Futbolu çok seven ve antrenörlük hayalleri kuran Trip Hawkins, gerçekçi bir futbol oyunu yapmak istiyordu. O dönem epey bir spor oyunu mevcuttu fakat gerçekçilik içermiyordu. Tenis oyunları revaçtaydı ama tenisin fiziksel özelliklerini barındıran bir oyun yoktu. Bu yüzden 1982 yılında kendi oyun firmasını kuran Hawkins ilk gerçekçi spor oynunu yapmak için kolları sıvadı. Futbol’un arkasındaki matematiği anlamak için dönemin en ünlü amerikan futbolu koçu John Madden’a giden Hawkins, Madden’ı kafalamayı başardı ve beraber oyun yapmaya giriştiler. 1989 yılında Apple 2 bilgisayarlarına çıkan John Madden Football spor severlerin büyük ilgisini çekti ama 8-bitlik sistem Hawkins’i memnun etmiyordu böylece Genesis’in kapısını çaldı. 16-bitlik desteği alan Hawkins EA çatısı altında birçok spor oyununa imza attı. John Madden Football günümüzde Madden NFL adı altında halen devam etmekte.
Sonic The Hedgehog
Genesis için Mario’u yenecek bir maskot arama girişime giren Sega yetkilileri iki isimden yardım aldılar; Hirokazu Yasuhara ve Naoto Ohshima. Hirokazu amerikan halkını hedef alacak bir oyun için çalışmalara başladı. Amerikan halkının Lunaparklardaki hız trenlerine ilgisini gören Hirokazu, Genesis’inde zamanına göre en hızlı konsol olmasından ötürü hız konseptli bir oyun geliştirme kararı aldı. Yine Lunaparklardan esinlenerek çemberlerin içinden geçildiği, zorluk karşısında bazen geriye dönülen aerobik bir yapı içerisindeki oyununu bitirdiğinde sadece tek bir eksiği vardı, ana karakter. Naoto halen maskotun nasıl gözükeceği hakkında çalışmalar yapıyordu, hızlı olması dışında yuvarlanarak saldı yapma fikri ondan çıkmıştı. Tavşan, panda ve kirpi gibi seçenekler arasından en sonunda kirpiye karar kıran Naoto, SEGA’nın o zaman kullandığı tema rengi olan mavi ile çizimlerine başladı. İş gerekçesiyle New York’a giden Naoto, Central Parkta otururken insanlardan fikir almak istedi ve Sonic çizimlerini SEGA’dan habersiz bir biçimde sundu. Halktan olumlu yanıtlar alan Naoto ufak değişikliklerle bugün tanıdığımız Sonic’i yarattı.
Reklam Stratejileri
Sonic’in başarılı bir oyun ve daha da önemlisi sevilen bir maskot olmasının ardından Nintendoya kafa tutan SEGa’nın adını daha da duyurması gerekiyordu. Gençleri hedefleyen firma MTV ortaklığında bir turnuva düzenlemeye başladılar. Firmanın Nintendo’nun aksine gençlere yönelmesinin en büyük sebebi ise ailedeki yetişkin çocuk eğer SEGA ile oynarsa daha küçük kardeşinde oynamak isteyeceğinden daha çok satmayı başaracaklarına olan inançlarıydı. Gençler tarafından dönemin en çok sevilen kanalı MTV tarafından yayınlanacak olan turnuvanın elemeleri Hard Rock kafelerde olurken turnuva finali ise bir dönemin azılı suçlularına ev sahipliği eden Alcatraz Hapishanesinde oldu. Gençler tarafından ilgiyle karşılanan turnuva sonrasında lise ve üniversite çağındaki gençlerde oyun oynama alışkanlığı arttı ve yetişkinlere yönelik oyunların çıkması için bir kapı açtı.
