Apokaliptik Film Listesine Başlamadan Önce
İzleyeceğim filme karar verme aşamasından oldum olası nefret etmişimdir. Birçok kez saatlerce izleyeceğim filme karar veremeyip, o sürecin yoğunluğunda uykuya dalmışımdır. O yüzden film listelerini çok severim. Genelde bu listeler “En iyi 10 film” tarzında olur ama her ne kadar katılmadığım halde yine açıp bakarım. Bugüne kadar çekilmiş yüz binlerce film arasından 10 tanesini seçip, “en iyi” diye etiketlemek çok saçma geliyor açıkçası. O yüzden ben yapacağım film listelerini belli temalar altında paylaşmayı daha uygun görüyorum. Tabii bu listelerde paylaşacağım filmlerin en iyi filmler olduğunu iddia etmiyorum ve hatta popüler filmleri listeye almayı sevmiyorum. Ancak yeri gelecek popüler filmler de olacak, hiç adını bile duymadığınız filmler de. Hatta bazıları kötü sayılan, beğenilmemiş filmler bile olacak. Ancak bu beğenilmeyen filmler bile sizin zevkinize göre olabilir. Zaten sinema bu yüzden güzel ve listeler bu yüzden var. Neyse, lafı çok uzatmadan iyi – kötü sıralama olmadan bu haftanın teması Apokaliptik film önerilerim…
Turbo Kid
Turbo Kid, nükleer felaketten sonra çorak topraklara dönüşmüş bir dünya üzerinde çizgi romanlara tutunan yalnız bir çocuğun hikayesini anlatıyor. Hikaye olarak çok zengin ya da özgün bir yanı olmasa da, yarattığı atmosferiyle izlenmeye değer bir yapım. Popüler kültür göndermeleri, retro havası, müzikleri ve aşırıya kaçan karakterleriyle bağımsız sinema dili çok iyi harmanlanmış.
Neden önerdim ve kimler izlemeli:
Gerçekten üzerine büyük emekler verilerek çekildiğini düşündüğüm ve tüm bunlara karşı çok az takdir gördüğü için önerdim. Çocuk ruhlu, çizgi roman seven, yalnız olduğunu düşündüğü dünyada bir macera arayışında olanlar için ideal. 7/10
The Bad Batch
Listede bulunan en kararsız olduğum film, The Bad Batch. Açıkçası genel olarak baktığınızda bir filmi iyi yapacak bütün her şeyi bulabilirsiniz ama hikaye ve kurgu arasındaki bağ kopacak kadar ince. O yüzden filmi izlerken garip bir hisse kapılıyorsunuz. Tabii bunda filmin yamyamların hüküm sürdüğü bir distopyada geçmesinin etkisi de büyük. İyi – kötü ayrımının yaşam koşullarına ve yanındaki insanlara göre değiştiğini savunan filmin oyuncu kadrosunda Suki Waterhouse, Jason Momoa, Keanu Reeves, Jim Carrey, Giovanni Ribisi ve Diego Luna gibi keyif verici isimler var.
Neden önerdim ve kimler izlemeli:
Açıkçası tüm o yamyamlık konsepti ve yaratmış oldukları distopya ilgimi çekti. Öyle ki yönetmenin oluşturduğu bazı kareler için bile izlenebilecek düzeyde. Eğer distopya filmlerini seviyorsanız, filmde yaratılan atmosferlere hayran kalıyorsanız kesinlikle izlemelisiniz. 6/10
Seeking a Friend for the End of the World
Dünya’nın yok olmasına sayılı günler kalsaydı tepkiniz ne olurdu? Seeking a Friend for the End of the World özünde bu konuyu işliyor. Dünya’ya üç hafta sonra çarpacak asteroid yüzünden insanların son günlerini mutlu geçirmek için istediklerini yaptığı bir dönemde, başroldeki iki karakter ilginç bir yolculuğa çıkar. Komedi, drama ve romantizmin çok güzel harmanlandığı filmde Steve Carell ve Keira Knightley çok uyumlu gözükmeseler de oluşturulan distopyaya uygun bir ikili olmuşlar. Birbirinin tam zıttı olan iki karakterin hayattaki son dileklerini gerçekleştirmeye çıktıkları bu yolcuk kesinlikle izlenmeli.
Neden önerdim ve kimler izlemeli:
Bence film dünyanın sonu geleceği zaman insanın içinde oluşacağı o boşluğu çok iyi görüyor. Bu dramayı işlerken de komedi ve romantizmi kullanması da oldukça doğal. Sonuçta kim dünyanın sonu geldiğinde tutunacak bir el istemez ki? Duygusal boşlukta olanlar, biraz gülüp, biraz ağlamak isteyenler için oldukça yerinde bir seçim olacaktır. 8/10
Donnie Darko
Aslında Donnie Darko tam olarak bir apokaliptik film değil. Her ne kadar filmde 28 gün, 6 saat, 42 dakika ve 12 saniye sonra dünyanın sonunun geleceği haber verilse de asıl olay günlük yaşantıdaki yolculuğumuz. Yaptığımız seçimlerin ve çizdiğimiz yolun bizi kendi kıyametimize doğru götürmesi. Derin alt metinler ve psikolojik gerilim içeren filmde yaratılan karanlık dünyada kendinizi bulabilir ya da o karanlığın içinde kaybolabilirsiniz. Başrollerinde ise Jake ve Maggie Gyllenhaal, Jena Malone, Drew Barrymore gibi usta isimler yer almakta.
Neden önerdim ve kimler izlemeli:
2000’li yılların başından sonuna kadar aslında oldukça popüler olan bu film özellikle son yıllarda popülerliğini yitirmeye başladı. Bilimkurgu ve psikolojik gerilim öğelerinin bu kadar yoğun işleyebilen çok nadir yapımlardan biri. Bu yüzden sinemaseverlerin kesinlikle izlemesi gereken bir film. 9/10
Shaun of the Dead
Edgar Wright’ın meşhur Cornetto üçlemesinin ilk filmi olan Shaun of the Dead özünde zombi filmlerine yapılmış bir parodi. Yönetmenin İngiliz komedisini kendine has anlatım tarzıyla birleştirdiği film, can çekişen hayatını kurtarmak için uğraşan Shaun’un kendisini bir anda zombi kıyametinde bulmasını anlatıyor. Korku ve komedi her zaman birlikte harmanlanan bir ikilidir fakat bu tarzda filmler genelde hayal kırıklığı yaşatır. Shaun of the Dead ise bunun altından çok iyi kalkmış bir film.
Neden önerdim ve kimler izlemeli:
Listede komedinin ağır bastığı bir film bulunmasını istiyordum ve bu liste için belki de en iyi seçim Shaun of the Dead filmiydi. Filmi aşırı kahkahalar atarak izlemeyeceksiniz belki ama komedi temposu baştan sona aynı çizgide sizin sürekli gülerek seyretmenizi sağlayacak. Parodi filmleri seviyorsanız ve kült zombi filmlerini izlemişseniz kaçırmamalısınız. 9/10
Bokeh
Yazının giriş kısmında da söylediğim gibi, bazen kötü filmler bile olacak bu listede. Bokeh de o filmlerden biri. Aslında oldukça ilgi çekici bir konu olan “dünyada kalan son çift olsanız ne yapardınız?” üzerinden beni oldukça etkilemişti. İzlanda’ya tatile giden bir çiftin, sabah uyandıklarında dünya üzerinde kimseyi bulamamasıyla başlıyor film ve öyle de devam ediyor. Filmi izlerken sorularınıza cevap bulmayı bırakın, size hiçbir şey anlatılmıyor dahi. Gizli kamerayla iki kişinin hayatınızı izliyormuşsunuz gibi adeta kurgudan yoksun bir hali var filmin.
Neden önerdim ve kimler izlemeli:
Film gerçekten izlemesi zor ancak çok orijinal bir fikir. Dünya üzerindeki insanlar bir sabah uyandığınızda ortadan kayboluyor ve sevgilinizle birlikte yalnız kalıyorsunuz. Yaratılışa dönüş üzerinden anlatılan bir hikayesi de yok. Diğerlerine kıyasla bir bakıma hiçliğe dönüş hikayesi olduğu için önerdim. Farklı tarzda işleri, doğa manzaralarını izlemeyi seviyorsanız ve harcayacağınız iki saatiniz varsa izlemenizde sakınca yok. 4/10
Wall-E
Pixar stüdyolarından çıkan Oscar ödüllü Wall-E sinema tarihinin en önemli animasyonlarından biri olsa da günümüzde diğer ödüllü animasyonlara göre ismi çok daha çabuk popülerliğini yitirmeye başladı. Oysa ki tüketim çılgınlığına ve insanların yaşadığı doğal çevreye verdiği zararlara dair önemli yorumlar yapan bir filmin bugün çok daha değerli olması gerekiyor. İnsanların aşırı kirlenme sebebiyle Dünyayı terk edip başka bir gezegende yaşamaya başladığı bir dönemde geçen filmde dünyayı temizleme görevi sevimli robot Wall-E’ye kalmıştır. Hurda ve çöplerden kendisine yeni bir dünya kuran Wall-E’nin hayatı, Eve adlı robotun gelmesiyle bambaşka bir yöne doğru yol alır.
Neden önerdim ve kimler izlemeli:
Filmde beni etkileyen en önemli nokta; duygusuz olması gereken bir robotun, tembel insanlardan çok daha yoğun duygulara sahip olması. Özellikle Eve adlı robotla karşılaştıktan sonra Wall-E’nin duyguları muazzam bir şekilde animasyona aktarılmış. Animasyon sevip izlemeyen var mıdır bilemiyorum ama eğer öyleyse kesinlikle izlemelisiniz. 9/10
Apokaliptik film önerilerim bu kadar. Diğer öneri listelerimde görüşmek üzere.
