Diziİnceleme

The Umbrella Academy İncelemesi

Spoilersız Kısım

1 Ekim 1989 tam saat 12’de dünya genelinde 43 kadın doğum yaptı, bu kadınların hiçbiri o gün hamile bile olmadığından dolayı bu olay çok sıra dışıydı. Eksantrik milyarder ve maceraperest Sör Reginald Hargreeves, çocukları başarabildiği kadarını bulup evlat edinmeye karar verdi. 7 tane olağanüstü çocuğu korumak ve dünyanın sonunun gelmesini önlemek onun yegane amacıydı. Bir çok badire atlayan bu çocukların zaman içinde kendi duygusal ve psikolojik sorunlarını, yetişme tarzlarından dolayı omuzlarındaki yükü taşıyamamasına şahit oluyoruz. Kompleks karakterleriyle ekran başında keyifli dakikalar geçirmenizi sağlayacak Umbrella Academy, Netflix’in son yıllarda önümüze sunduğu en lezzetli öğün. Adete bir sinema filmi tadında olan prodüksiyon kalitesiyle şaşırtıyor. Her biri 60 dakika olan 10 bölümde hikaye asla ivmesini kaybetmiyor ve bölüm sonunda yenisine geçmek istiyorsunuz. Sinematografi açısından zayıf olsa da bunu vaat etmediği için göz ardı etmek doğru karar gibi geliyor, oyunculuklar gayet yerinde ve sahneleri öne çıkaran bir çok güzel müziğe sahip. Hafta sonunuzda hoş zaman geçirecek güzel bir dizi arıyorsanız kesinlikle Umbrella Academy’e göz atmalısınız.

Spoilerlı Kısım

Hikaye günümüze döndüğünde 2 aile ferdini kaybetmiş ve zaman içerisinde yıkılmış bir aileyi görüyoruz. Babasını mutlu etmeye çalışan 1 Numara Luther, annesinin şefkatine muhtaç adalet savaşçısı 2 Numara Diego, akademi hayatı yüzünden sıradanlığı arayan ama bir yandan da ilgi odağı olmayı seven 3 Numara Allison, gücü ölülerle iletişim olmasından dolayı psikolojik olarak çöküntüden olan uyuşturucu bağımlısı 4 Numara Klaus, 16 yıldır kayıp olan 5 Numara (adı da Beş Numara), uzun zaman önce hayatını kaybetmiş 6 Numara Ben ve güçleri olmadığı için ailesi tarafından pek de önemsenmeyen 7 Numara Vanya. Tabii konuşan maymunumuz Pogo ve ailemizin robot annesi Grace.

Her birinin kendi geçmişini ve çektiği sıkıntılarını gösteriyor bize dizi, iyi ve kötü insanların olmadığı sadece yaşamaya çalışan, sevilmeye çalışan insanların hayat mücadelesini yansıtıyor. İlk bölümlerde kötülerimiz olarak karşımıza çıkan Hazel ve Cha-Cha buna bir örnek. Söylenenleri yapan, kendi karakteri olmayan klasik kötü adamlardan değil bunlar, kendilerince doğru olanı yapmaya çalışan mücadeleciler. Hayatın bir çok kez zorluklarla dolu olduğunu anlatmak için güzel yöntemlerden biri de bu yıkılan aileyi toparlamaya çalışan Sör Reginald Hargreeves’in davranışları, küçük çocukları dünyanın sonu gibi bir hayli ciddi bir konu için eğitirken onlara sevgi göstermeyi unutan Hargreeves’in son çare olarak kendini öldürmesini çok Shakespeare yöntemi gibi buluyorum.

Her ne kadar aileyi birleştirme konusunda başarılı olsa da çocuklarının yaptığı yanlışları düzeltmeye yetmiyor bu. İnsanlara söylediğini yaptırma yeteneğine sahip olan Allison’ın emirler dahilinde yetiştiğini düşündüğümüzde küçük kızına neden sinirlendiğinde kontrol ettiğini anlamış oluyoruz ve bunu normal bir davranış olarak görmesi akademi hayatının pek de hayaller dünyası olmadığını gösterir nitelikte.

16 yıldır kayıp olan kardeşin dönmesiyle ilerleyen hikayede bence en ilgi çekici hikayeler Vanya ve Klaus’a ait. Vanya’nın dışlanmış birey olması günümüzdeki bir çok sosyal soruna dokunur nitelikte ve zaman ilerledikçe ona nasıl davrandıklarını anlayan aile fertlerinin olay üzerine düşmeleri ama bir yandan da pek ilgilenmeyip onlara verilen dünyayı kurtarma görevine odaklanmaları cidden izlemesi tatmin edici şeylerden biri. Sürekli Vanya’nın gücü olmadığı için onlardan biri olmadığı vurgulanması iyi anlamda rahatsız ediyor. Klaus’a gelecek olursam hayatı boyunca ölü insanları görmüş olan birinin psikolojisini anlamaya çalışıyoruz ve dahası bu ölülerin arasında kendi kardeşi de var.

Günlük problemlerini atlatmak için uyuşturucu bağımlısı olan Klaus’u canlandıran Robert Sheehan’ı tebrik etmek gerek, her açıdan çok renkli bir karakter yansıtmayı başarmış. Özellikle Vietnam Savaşı sonrası daha da dağılmış ve hayattaki tek aşkını kaybetmiş olarak karşımıza çıktığında çok üzülüyoruz.

Kayıp kardeş Beş Numara ve takımın lideri Bir Numara herhalde yazılmış en düz karakterler. Beş Numara kaybolduktan sonra sonu gelmiş dünyada yaşayıp zaman örgütüne katılması ve ailesine geri dönme hikayesi karakter hakkında pek bilgi vermiyor. Hikaye sırasında yaptıkları kayda değer ama kişiliği hakkında sadece kendini en iyi olarak görmesi dışında bir şey bilmiyoruz. Bir numara ise babasını terk etmediği için hayatını akademi duvarlarında geçirmiş birisi sadece.

Teknik detaylara gelecek olursam bir kaç sahne dışında güzel bir sinematografiye sahip olduğunu düşünmüyorum ama bunu kırıcı olarak söylemiyorum çünkü öyle bir gayesi yok. Çoğu sahnede çekim açıları ve müzikler harika. Yapım sürecinde adeta bir film çekiyormuş gibi çalıştıkları belli ve Pogo cidden çok iyi. Kıytırık bir cg tadı asla vermiyor.

The Umbrella Academy

Yönetmenlik - 8
Teknik Başarı - 9
Hikaye - 9
Giriş - 9
Gelişme - 7
Sonuç - 8
Anlatı - 8
Oyunculuk - 8
Orijinallik - 7
Düşündürebilme Yeteneği - 8
Müzik ve Ses Miksajı - 9

8.2

Mükemmel

İzlemediysen her şeyi bırak ve git izle!

Düşüncelerini bizimle paylaş! ✍️

Başa dön tuşu