Diziİnceleme

The Queen’s Gambit – İnceleme

Başrolünde Anya Taylor-Joy’un yer aldığı mini dizi The Queen’s Gambit, 23 Ekim’de Netflix üzerinden izleyiciyle buluşacak. Ben de senaristlik ve yönetmenliğini Logan filminin de senaryosunu kaleme alan Scott Frank’ın üstlendiği diziyi erkenden izleme fırsatı buldum. Uzun zamandır izlediğim en iyi Netflix dizisi olan The Queen’s Gambit hakkındaki düşüncelerimi ise spoilersız bir şekilde bu yazıda sizler için derledim.

https://www.youtube.com/watch?v=TAGfVAstQlQ

Diziyle ilgili yorumlarıma geçmeden önce belirtmeliyim ki her ne kadar başarılı bir oyuncu olsa da 2020 maalesef Anya Taylor-Joy’un kariyerindeki en parlak yıl değil. Pandeminin hepimizin hayatını askıya aldığı dönemde arada kaynayan tam 4 sinema filminin ardından, The Queen’s Gambit oyuncunun bu yıl çıkan 5. projesi.

Yıllardır ertelenen The New Mutants herkesin tahmin ettiği gibi gişede batar, Emma ise bazı ülkelerde kiralamaya açılır diğer ülkelerde ise adından bile bahsedilmezken Anya sıkı çalışmasının karşılığını en azından izleyiciye ulaşma açısından maalesef ki alamadı. Neyse ki The Queen’s Gambit genç oyuncunun adını bol bol konuşturma potansiyeline sahip bir iş olarak tam zamanında yetişti.

Defalarca Beyaz Perde’ye Aktarılmaya Çalışılan Bir Roman: The Queen’s Gambit 

Dizi hakkında bilgi vermek gerekirse The Queen’s Gambit, Walter Tevis’in aynı adlı 1983 tarihli romanından uyarlanmış. 1’er saatlik 7 bölümden oluşan, mini dizi diye adlandırdığımız tek sezonluk bir iş.

Diziyle ilgili ilginç olan konuysa romanın daha önce 3 kez filme uyarlanmaya çalışılmış ama bu projelerin hepsinin çekimlere başlanmadan rafa kalkmış olması. Bu girişimlerden en sonuncusunda Heath Ledger’ın filmin yönetmenliğini üstlenmesi, başrolünde ise Ellen Page’in yer alması planlanmış. Ledger’ın zamansız ölümüyle proje, Anya Taylor-Joy ile bir diziye dönüşene kadar yeniden rafa kalkmış.

Dizinin Konusu

Bir trafik kazasında annesini kaybettikten sonra yetimhaneye yerleştirilen 8 yaşındaki Beth, bu yetimhanede bir yandan satranca karşı olan sıradışı yeteneğini keşfederken bir yandan da devlet tarafından çocuklara verilen sakinleştiricilere bağımlılık geliştirir.

Kişisel sorunlarıyla, uyuşturucularla ve takıntılarla dolu bir hayat süren Beth, satranç yarışmalarının erkek egemen dünyasında yerleşmiş geleneksel sınırları fethetmeye kararlı adımlarla ilerlerken dışlanmış olduğu kadar yetenekli ve göz alıcı bir figüre dönüşür.

Karakterler

Dizide çok fazla karakter olmadığı ve varolan karakterleri de aslında sürekli olarak görmediğimizden herhangi bir spoiler vermekten kaçınmak adına tek tek karakterleri incelemeyeceğim. Fakat şunu kesinlikle söylemeliyim ki The Queen’s Gambit’teki karakterlerin hepsi, diziyi bitirip son bir kez bakınca hayattan karakterlermiş gibi geldi.

Beth hikayemizin ana karakteri olabilir ama mükemmel ya da sürekli haklı değil. Hatta ilk başta bir ana karakter için fazla soğuk ve donuk bile hissettirebilir size. Evet, büyük bir yeteneği var ama buna karşılık olarak hayatta kaybettiği de çok şey var ve hayatı bir günde düzelmiyor. Kazandığı her şeyi nasıl kazandığını ve ne kadar çalıştığını görüyorsunuz.

Diğer karakterler için de bu böyle. Sıradan insanlar var, sıradan hayatlar yaşıyorlar ve bazı noktalarda Beth’in hayatına dokunup çıkıyorlar. Bazen bunu yaparken ne etkide bulunduklarının farkında bile olmuyorlar.

Oyunculuk

Açıkçası The Queen’s Gambit oyuncu kadrosu çok kalabalık bir dizi değil. Varolan oyuncuların da hiçbirinin Anya ile kıyaslanır derecede çok sahnesi yok. Anya’dan sonra en çok gördüğümüz oyuncu sanıyorum ki Beth’in üvey annesini canlandıran Marielle Heller. Ben de bu yazıda spoilerdan kaçındığımız için sadece bu iki oyuncu üzerine yorumda bulunmayı tercih ettim.

Anya Taylor-Joy / Beth Harmon

The Queen's Gambit

Beth’in 15 yaşından yetişkinliğine uzanan yıllarda karaktere hayat veren Anya, Beth’in 8 yaşındaki kız çocuğu görünümünden 15 yaşındaki haline bir anda geçiş sağlayınca başta bana biraz garip ve büyük gelse de ilerleyen bölümlerde aslında yavaş yavaş size o karakterin değişimini çok başarılı bir şekilde vermeyi başarıyor.

Bu da önemli bir detay çünkü en azından dizinin benim izlediğim versiyonunda (erken izlediğim için belki sizde farklılık gösterebilir.) zaman atlamalarının hepsi belirtilmiyor. Böyle olunca sizin bunu öyküden ve kostümlerden, oyunculardaki değişimlerden okumanız gerekebiliyor.

Marielle Heller

The Queen’s Gambit benim Marielle Heller’ın oyunculuğunu izlediğim ilk projesi. Bu nedenle daha önceki performanslarıyla bir kıyas yapamasam da bu dizi bazında gayet iyi bir iş ortaya koyduğuna inanıyorum. Zaten kendisi aynı zamanda yönetmenlik de yaptığından hangi sahnede ne vermek istediğini çok bilerek oynamış bana göre.

Hikaye Anlatımı

The Queen’s Gambit temelde bir büyüme hikayesi anlatıyor. Beth için hayatının en önemli maçlarından birine gidişiyle başlayan dizi; bir anda onun çocukluğuna, annesini kaybettiği güne geri dönmemizle devam ediyor. Daha sonra ise düz bir zaman çizgisinde 8 yaşındaki Beth’in o ana nasıl ulaştığını izliyoruz. Açılış sahnesinde bize belki vurdumduymaz ve rahat gelen Beth’in o noktaya nasıl ulaştığını gözlemlemek, ilerleyen bölümlerden birinde aynı sahneyi tekrar izlediğimizde zihnimizde tamamen farklı düşünceler oluşmasına neden oluyor.

Bu anlatım tercihi beni dizi ilk açıldığında bilgisayarın başına tamamen Anya Taylor-Joy’u izleme motivasyonuyla oturmuş biri olarak ilk bölümde onu sadece 30 saniye izleyebilen biri olarak yıksa dahi o çemberi tamamlayıp aynı noktaya geldiğinde inanılmaz tatmin eden bir sonuç verdi.

Yönetmenlik

Yönetmen koltuğunda da dizinin senaristi Scott Frank’in oturduğu dizide açıkçası yönetmenlik beni ne büyüledi ne de rahatsız etti. Sadece şunu belirtmeden geçmemeliyim ki diziyi izlerken Frank iyi bir korku-gerilim filmi yönetebilirmiş hissiyatına kapıldım. Çünkü dizinin özellikle ilk iki bölümünde minik Beth ve dizideki yetişkin erkeklerle kurduğu iletişimlerde sanki her an kızın başına kötü bir şey gelebilirmiş hissi yaratan sessiz, kasvetli pek çok an var.

Örneğin kendisine satranç oynamayı öğreten Mr. Shaibel ile okulun bodrum katında baş başa kaldıklarında kendisinin Beth ile hiç konuşmaması, pek yüzüne bile bakmaması ve duruş şekli bile karakterle tanıştığınız bu anlarda sizi biraz geriyor. Tabii bunun beni etkilemesinde sabah programı olarak Müge Anlı’nın yayınlandığı ve kadınlara her türlü şiddetin uygulandığı dizilerin eksik olmadığı televizyon kanallarına sahip bir ülkede yaşamamızın da etkisi olabilir.

Kısaca özetlemek gerekirse The Queen’s Gambit bana göre Ekim ayında Netflix’te izleyebileceğiniz en iyi işlerden biri olmuş. Defalarca beyaz perdeye aktarılmaya çalışılan bir romanın sonunda hayat buluşunu izlemek çok keyifli. Logan ile hepimizin yüreğini parçalayan Scott Frank’in yine başarılı bir iş ortaya koyduğu da aşikar.

Bu nedenle bir yandan Anya Taylor-Joy’un başarılı performansını izlerken diğer yandan da kendi kendinize diziyi çekerken kaç satranç takımı kullanmışlardır acaba diye sormadan edemeyeceğiniz bu yolculuğa kesinlikle çıkmanızı tavsiye ediyorum.

Diziyi hemen izlemek için tıklayın.

The Queen’s Gambit ile aynı gün yine Netflix üzerinden yayınlanan Bir Ay Masalı adlı animasyon filmi için yaptığımız incelemeye de gözatmayı unutmayın!

The Queen's Gambit

Senaryo - 8.5
Oyunculuk - 8
Yönetmenlik - 7
Karakterizasyon - 8

7.9

Ayın Favorisi

Ekim ayında Netflix'te izleyebileceğiniz en iyi işlerden biri!

5 Yorum

    1. Dizinin konusu Netflix’in resmi olarak paylaştığı basın bülteninden alındı. Seyir keyfini kaçırmamak için tüm diziyi anlatamayız yazıda. Keyifli okumalar♟

      1. Öncelikle;
        – Beth hiçbir zaman uyuşturucu kullanmadı, karakter sadece sakinleştirici kullanıyor. Hatta laf arasında turnuvayı kaybettiği dönemde “belki uyuşturucu bile kullanırım” diyor hiçbir zaman kullanmıyor.
        – Beth bir bağımlı değildir, kendisiyle satranç oynayacak bulamadığı dönemlerde “ev bulduğu zamanı hatırlarsanız” sadece zihninde satranç oynamak için kullanıyor ek olarak da o ilaçlar olmasa bu kadar iyi satranç oynayamayacağını düşünüyor. Bu bağımlılık değildir.

        oldukça eksik ve yanlış barındıran bir yazı olmuş, başarılar… 🙂

        1. “1950’li yılların sonlarında terk edilen ve Kentucky’de bir yetimhaneye verilen genç Beth Harmon (Anya Taylor-Joy) devlet tarafından çocuklara verilen sakinleştiricilere bağımlılık geliştirirken satranca olan müthiş yeteneğini keşfeder. Kişisel sorunlarıyla, uyuşturucularla ve takıntılarla dolu bir hayat süren Beth, satranç yarışmalarının erkek egemen dünyasında yerleşmiş geleneksel sınırları fethetmeye kararlı adımlarla ilerlerken dışlanmış olduğu kadar yetenekli ve göz alıcı bir figüre dönüşür.”

          Bakın bu Netflix’in dizi için yazdığı kendi özeti. Ben ilk paragrafta bunun sakinleştiricilere geliştirilmiş bir bağımlılık olduğunu belirttim. Sakinleştirici de dizide bir çeşit uyuşturucu olarak kullanılıyor. Kendini beynini uyuşturuyor karakter gün sonunda ilaç kullanarak. Uyuşturucunun en temel tanımı da bu. Dizide kullanılan ilaç zaten gerçekte varolan bir ilaç değil.

          Bakınız uyuşturucunun tdk tanımları:

          1. sıfat Uyuşturma özelliği olan, uyuşturan (madde), narkotik.
          2. sıfat Hareketten, gereği gibi düşünmekten alıkoyan

          Bağımlılık konusuna gelirsek de şişelerce ilaç içen, çocukluğunda bir kavanoz ilacı avuç avuç yemeye kalkan biri bağımlıdır. Bu bağımlılığa da hayatı boyunca tekrar tekrar düşüşünü görüyoruz dizi boyunca kendine olan özgüvensizliği yüzünden.

          Bunları yazıda belirtmedim çünkü dizi yayınlanmadan önce ön inceleme olarak kaleme alınmış bir yazı, spoilerdan sakınılması gerekiyor ve dizinin özetini yazmanın spoiler içerse dahi bir mantığı yok bana göre. Amaç diziyi izlemenizi ya da izlememenizi söylemek (spoilersız inceleme için).

          Her türlü eleştiriye açığım, yorumuma katılmak ya da beğenmek zorunda da değilsiniz tabii ki ama dizinin konusunda bir hata yok.

          1. Sizin düşüncenize ve yaptığınız durumda “Anestezi” dediğimiz tabir de bir uyuşturucu sanırsam. Uyuşturucu dediğimiz şey, “Sizin cümle içerisinde kullandığınız tabirden yola çıkıyorum” maddedir. “esrar, haşhas vs.” Sakinleştirici ile bağımlılık denildikten sonra “sakinleştiriciye tabi ki de bağımlı onulabilir, günümüzde bunu bir çok ilaçta yaşayan insanlar olduğunu görüyoruz zaten” ama bu sakinleştirici bir uyuşturucu değildir. Buna genel olarak bağımlılık demeniz doğrudur ama bir uyuşturucu bağımlılığı değildir, ikisinin arasında çok büyük fark var. Dilerseniz uyuşturucu nedir? diye aratırsanız zaten görebilirsiniz, fakat hem bilgilerime hem de yaptığım araştırmaya dayanarak şunu söylüyorum; sakinleştirici bir uyuşturucu değildir.
            ____
            Beth bahsettiğiniz sahnede hatırlarsanız liseye “ortaokul da olabilir” satranç oynamaya gidecekti ve “Bu örneğin birebir aynısı finalde de bulunuyor” o haplar olmazsa kazanamayacağını düşünüyor. Farkında mısınız bilmem ama Beth sadece satranç çalışması yaparken, maça çıkarken o hapları alıyor. Yani bu onun için bir gereklilik. Maça çıkmayacağı, satranç oynamayacağı zamanlarda haplar olmadan gayet idare ediyor. Ve vücudu buna karşı bir tepki göstermiyor.

Düşüncelerini bizimle paylaş! ✍️

Başa dön tuşu